JAPONLAR'DAN ÖĞRENECEK ÇOK ŞEYİMİZ VAR: JAPONİZM 101
Hepimizin Japon’lar hakkında iyi kötü bir fikri vardır. Dikkatimizi çekiyorlar, çünkü bizden çok farklılar. Bu yazımızda Japon’ların hayatımıza ışık tutacak birkaç felsefesini mercek altına alıyoruz. Hazır şu sıralar evlerimizde yeni alışkanlıklar edinme ve farklı bakış açıları deneme hevesimiz yüksekken, Japon’ların kadim felsefelerini, uzun yaşamalarını sağlayan alışkanlıklarını öğrenmemiz hiç de fena olmaz. Devamlı değişimin kaçınılmaz olduğunu idrak ettiğimiz bugünlerde, bu idrak ile hayattaki sorunları ve kusurları kabul etmemizi sağlayacak görüşleri farklı Japon kavramları üzerinden inceleyelim.
“IKIGAI Japon’ların uzun yaşama sırrını kulağımıza fısıldıyor.”
IKIGAI
Burada yer alan kavramlar içerisinde yüksek ihtimalle Ikigai’yi daha önce duymuşsunuzdur. Hakkında yazılan ve popüler olan kitaplar sayesinde öğrendiğimiz bu kavram, Japon’ların uzun yaşama sırrını kulağımıza fısıldıyor. Japonlar; uzun ve tatminkâr bir yaşamın sırrını, kendimizi her gün yataktan hevesle kaldıracak bir hayat amacımızın, yani tutkumuzun olmasına bağlamaktadır. Bu tutkunun Japonca adı ise ikigai’dir. Sizi her yeni güne heyecanla başlatacak hayat amacınızı bulabilmek; Sizi mutlu eden şeyleri, hayatta Sizin için önemli olan değerlerinizi ve önceliklerinizi ortaya koyup, bunları dürüstlükle içinizde aramaktan geçiyor. Her karanlık yolda içinize aydınlık ışığı tutacak, her tökezlediğinizde tutunacağınız dal olacak, yaşama gücünü ve motivasyonunuzu onda bulacağınız şeyin adı; “ikigai”. Tutkunuzu bulmakta yardımcı olacak bu 4 sorunun birleşimini ikigainiz olarak düşünebilirsiniz.
1. Neyi seviyorum?
2. Hangi işte iyiyim?
3. Dünyanın neye ihtiyacı var?
4. Bana ne için para ödeniyor?
“Yaşamınızın değişen ritmine göre tutkunuzun dansı da değişecektir.”
Tutkuyu bulmanın söylendiği kadar kolay olmadığının farkındayız. Ancak sizi tutkunuza ulaştıracak yegâne şeyin hiç yılmadan denemek olduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz. Dene yanıl, tekrar dene, tekrar yanıl, tekrar dene. Bu döngünün sonunda mutlaka yaparken zevkten dört köşe olacağınız, kendinizi iyi hissedeceğiniz, dünyaya hizmet eden ve maddi açıdan da sizi tatmin edecek tutkunuza kavuşmuş olacaksınız. Son olarak, tutkunuzun “bir ömür” boyu sürmesi gerekmiyor. Hayat devingen ve insan değişen bir varlık. Dünün tutkusu yarın sizi tatmin etmeyebilir ve yaşamınızın değişen ritmine göre tutkunuzun dansı da değişecektir, unutmayın.
WABI-SABI
İlk olarak, Japonlar’ın meşhur çay seremonilerinin sadeleştirilmesi ile ortaya çıkan wabi-sabi; kokedama üretirken, bitkilerimize bakarken ve hayatın her alanında bize ışık tutan bir felsefe. İçlerinde diğerlerinden bizim için bir adım önde olan ve hayatımıza yol gösteren çok rahatlatıcı bir bakış açısı. Basit ama anlamlı bir hayatın hepimizi daha tatminkâr bir noktaya getireceğinin anahtarı; wabi-sabi felsefesinde. Çünkü yaşadığımız çağın üzerimize yüklediği “mükemmel olmalısın” diktesinin altında artık ezilmeye başladık. Kusurlu olduğumuzda kendimizi berbat hissederek, kusurlarımızı örtmeye çalışıyoruz. Fakat doğal olanın “kusurlu olmak” olduğunu ancak doğaya yüzümüzü çevirdiğimizde fark edebiliyoruz. Kusurlu olmakla neyi kast ediyoruz? Wabi-sabi felsefesinin bize öğrettiği mükemmel olmama durumu doğa kuralları üzerine kuruludur.
“Yaşadığımız çağın üzerimize yüklediği ‘mükemmel olmalısın’ diktesinin altında artık ezilmeye başladık.”
Her şey sürekli değişiyorsa, hiçbir şey kesin olarak tam olmaz. Bu yüzden de hiçbir şey mükemmel olamaz. Çünkü mükemmellik tam olma halidir. Yani bize dayatılan, omuzlarımızda yük ve stres kaynağı yaratan; her yere yetişmemiz, her koşulda harika görünmemiz, her şeyi eksiksiz yerine getirmemiz, daima başarılı olmamız söylemlerinin imkânsız olduğunu bu felsefe ile keşfediyoruz.
Wabi-sabi felsefesi ile hayata baktığımızda; yıpranan bir eşyaya üzülmek yerine o eşyaya her baktığınızda o anıyı hatırlamanın güzelliğinin farkına varacaksınız. Bu felsefeyi benimseye başladığınızda; yavaşlamanın, akışkanlığın, alçak gönüllü ve kanaatkâr olmanın, küçük anların değerini bilmenin, cilalı ve parlak olanın değil solgun ve yaşanmışlığı olanın önemini anlayacaksınız. Kırışıklıklarınız, halınızda güzel bir geceden kalan şarap lekesi, yıpranmış ama içinde kendinizi çok iyi hissettiğiniz t-shirt, filtresiz fotoğrafınızın güzelliklerini gördüğünüzde hayat gözünüze farklı bir noktadan göz kırpacaktır. Yaşamanın hüzünlü doğasında, her şeyin kusurlu ve ölümlü olduğunu hatırlamak, telaşın aksine size huzuru getirecektir.
Küçük şeylerden mutlu olmak ve faniliği kabul etmek için, bunun yanı sıra basit ve sıradan bir hayatın aslında ne kadar muazzam bir ödül olduğunu anlamamızda bize yardımcı olması için en büyük araç doğa. Doğa bize harikulade bir düzenin parçası olduğumuzu hatırlatır. Doğaya bakarsak, mevsimlerin sürekliliği değiştiği bir döngü içinde olduğunu, bitkilerin kışın uykuya geçip yaprak döktüğünü, baharda tekrar canlandığı gerçeğini görürüz. Doğanın ritmini fark ettiğimizde kendi iç ritmimizle ahenk içinde, kusurlarımızla barışarak yaşarız. Tek gerçek mükemmellik güzelliğin uçucu anlarında bulunur, aklınızdan çıkarmayın.
“Doğa bize harikulade bir düzenin parçası olduğumuzu hatırlatır.”
KINTSUGI
Mevlana’nın şu sözü zor zamanlarımızda bize güç veren, çok iyileştirici bir sözdür: “Aldığın yara, ışığın içine sızdığı yerdir.” Evet, belki de kırılmadan, delik deşik olmadan, yaralanmadan olgunlaşmak ve ışığın içimize sızmasını beklemek pek de mümkün değil. Bu bağlamda, kintsugi her ne kadar kırılan çanak çömleklerin altın tozlu yapıştırıcı ile kırık parçaları birleştirme sanatı olsa da, altında yatan derin anlam ve metaforik bakış açısı ile bize çok daha fazla şey öğretiyor. Geçmişi 15. yy.’a dayanan bu sanatın kelime anlamına baktığımızda; Kin altın, Tsugi ise birleştirmek, yamamak demek. Wabi-sabi felsefesi ile kol kola yürüyen Kintsugi sanatı, kusurlarımızı kabul edip, kırıldığımız zayıf yerden kendimizi onardığımızda eskisinden de güzel ve anlamlı bir yere varacağımızı gösteriyor.
Bir yandan da tüketimin israf boyutunda arttığı çağımızda, söküklerimizi dikip yeniden giymenin, tamir edip yeniden kullanmanın, çöpe atmayıp geri dönüştürmenin kıymetini bize hatırlatıyor. Kırılan kalbinizi düşünün. Aslında zamanla kalbinizi tecrübelerinizin ışığında altın tozu ile kapladığınızı, onardığınızı, kalbinizin kırılmadan önceki halinden daha ışıltılı olduğunu fark edeceksiniz. Kintsugi sanatı ayrıca bize Gestalt bakış açısını hatırlatmaktadır. Gestalt kuramına göre; bütün, onu oluşturan parçaların toplamından daha farklı bir anlamı ifade eder. Parçaları dağılmış bir çömleği de özenle kintsugi sanatıyla birleştirdiğinizde, artık yeni çömlek, o çömleği oluşturan kırık parçalardan çok daha fazlasıdır
“Aldığın yara, ışığın içine sızdığı yerdir.” Mevlana
SHINRIN YOKU (ORMAN BANYOSU)
Bu kavram ilk olarak Japonya Ziraat, Ormancılık ve Balıkçılık Bürosunun Direktörü tarafından 1982 yılında doğayla bütünleşerek şifa bulma uygulamasını tanımlamak için kullanılmıştır. Doğa, ağaçlar, ormanlar, hayvanlar, orman meyveleri, sayısız türde bitkiler ve bu ekosistem bizden önce de vardı, biz olmasak da varlığını sağlıkla sürdürmeye devam edecek. Bu bilgiyi hafızamızdan çıkarmamamız ve bu bilgi ışığında doğaya yaklaşmamız gerek. Ona ihtiyacımız var, hatta ona muhtacız. Doğanın şifalandırıcı gücü yadsınamaz. Bir pazar günü ormanda yaptığınız yürüyüşün, sinir sisteminiz, kalp sağlığınız, zihinsel aktiviteleriniz, tansiyonunuz ve bağışıklık sisteminiz üzerindeki olumlu etkilerinin bir hafta boyunca sürdüğünü biliyor muydunuz? Bu etkinin ağaçlardan salgılanan “fitonsit” adı verilen bileşimleri yürüyüş yaparken nefes yoluyla içinize çekmekle bir ilgisi var. Fitonsitlerin enfeksiyonla mücadele eden beyaz kan hücrelerinizi arttırdığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Evlerimizden çıkamadığımız bu karantina günlerinde belki de bunun eksikliğini daha iyi idrak ettik.
Şehir hayatının ve yoğun iş dünyasının getirdiği stres, yeşil alan tahribatı, karbon ayak izimizin uzunluğu, nefes alacak park ve orman alanlarının azlığı, artan nüfus ve kalabalık gibi birçok etmen nedeni ile doğanın şifalı etkisinden gittikçe koptuk. Toprakla buluşmanın, yalınayak doğada yürümenin, telefon ekranına uzun süre bakmadan sadece gökyüzüne bakmanın, araba kornaları yerine kuş cıvıltılarını duymanın hasreti ile yaşıyoruz. O nedenle, şehir hayatında doğayı daha yakından hissetmek için yapabileceğimiz yöntem doğayı eve taşımak oluyor. Bu noktada, iç mekân bitkilerini, mekân tasarımında kullanarak bir nebze de olsa yeşilliğin rahatlatıcı etkisini hissediyoruz. Şu dönemde orman banyosu ile şifalanmak çok zor olsa da, iç mekân tasarımınıza ve yaşam koşullarınıza uygun iç mekân bitkileri ile huzur bulmak için HERBBALL olarak biz, buradayız.
” Doğanın şifalandırıcı gücü yadsınamaz. Toprakla buluşmanın, yalınayak doğada yürümenin, gökyüzüne bakmanın, kuş cıvıltılarını duymanın hasreti ile yaşıyoruz.”
KAIZEN
Kaizen sürekli gelişme ve ilerleme anlamına gelen Japonca bir kelimedir. Kai: iyi, zen: değişim demektir. İlk olarak 2. Dünya Savaşı zamanında ortaya çıkan kavram 1980’lere gelindiğinde batıda iş dünyasında kullanılan bir yöntem haline gelmiştir. Kaizen kavramı daha çok iş dünyası ile eşleşse de bu felsefeyi hayatınızın her alanına entegre etmek mümkündür. Kaizen felsefesinin hayatımıza ışık tutması için, hem kendi yaşam alışkanlıklarımızda, hem de iş yapış şeklimizde daima bir öncekinden daha iyi olmayı hedefleyerek ilerlemeliyiz. Yine wabi-sabi felsefesi ile kabul ettiğimiz hiçbir şeyin mükemmel olmayacağı prensibi ile kaizen; her konuda bir eksiğin olduğunu kabul ederek, küçük de olsa iyiye doğru değişimi amaç edinmiştir. Bunu yaparken sonuç odaklı olmak yerine, sürece konsantre olmak, farkındalıkla anın içinde olmayı ve sürecin tadını çıkarmayı da sağlayacaktır.
Ancak birçoğumuz için hedeflediğimiz iyi davranışları alışkanlık haline getirmek veya kötü alışkanlıklarımızdan kurtulmak zordur. Çünkü genellikle ertelemeyi meyilliyizdir, alışkanlık kazanmak süreklilik ister ve davranışlarımızın sonuçlarını ertesi gün hissetmediğimiz için motive olmak zordur. Spor yapmaya başladığınızın ertesi günü karın kaslarınız oluşmadığı veyahut sigarayı bıraktığınızdaki olumlu etkileri vücudunuzda hemen algılayamadığınız için iyi alışkanlıkları sürekli hale getirmek hiç de kolay değildir. Bunun için kaizen, çok küçük adımlarla başarıya ulaşmayı amaçlar. Günde 1 dakika egzersiz, 1 sayfa kitap okuma ile başlayacağınız her aktivite sürekli olmanız koşuluyla ilerleyen zamanlarda artarak devam edecek ve bir süre sonra alışkanlığınız haline gelecektir. Bunu yaparken PUKÖ (Planla, Uygula, Kontrol et ve Önlem al) adımlarını da rutininize eklerseniz, sürekli iyileşmeniz mümkün olacak ve motivasyonunuzun olmadığı durumlarda bile kimse sizi iyi alışkanlıklarınızı gerçekleştirmekten alıkoyamayacaktır.
“Kaizen, çok küçük adımlarla başarıya ulaşmayı amaçlar. “
ENSO ÇEMBERİ
Zen felsefesi, her şeye sevgi duymayı, kötü düşüncelerden arınmayı ve farkındalıkla yaşamayı amaçlayan, insanın kendi içine yaptığı yolculukla bu amaca ulaşabileceğine inanan bir felsefedir. Zen felsefesine göre; kendimizi gerçekleştirebilmek için, kendi varoluşumuzun doğasını keşfetmemiz gerekmektedir. Bu keşifte kullanılan ve akışta kalmayı sağlayan zen tekniklerinden ve Japon kaligrafi sanatının örneklerinden biri olan Enso çemberini çizmek kolay gibi görünse de zordur. Tek seferde bu çemberi çizebilmek için zihninizi özgürleştirmeniz, sizi kısıtlayan kalıplarınızdan sıyrılmanız ve baskıdan uzaklaşmanız önemlidir. Yine bu çemberi çizerken wabi-sabi felsefesi ışığında, mükemmel çemberi çizme düşüncesinden uzaklaşmak niyetinde olunmalıdır.
Amaç güzel çemberler çizmek değildir. Çember çizimini tekrarlarken, bu ritüelin zihninizi boşaltması, duygularınızın özgürce akmasını sağlamasına izin vermek gereklidir. Enso çemberi çizme deneyimi; dengeli olmayı, kendine güvenmeyi, devamlılığı, uyumlu olmayı ve doğru hareket etmeyi öğretir. Her seferinde farklı bir çember çıkar ortaya. Karakteriniz çembere yansır. Aceleci veya sabırlı olmanız, sıkılgan veya tedirgin olmanız çemberinizden okunur. Enso çemberi evrenin uçsuz bucaksızlığı ile boşluğu ve hiçliği temsil eder. Bir başlangıcın ve sonun olduğunu hatırlatır enso çemberi bize. Varoluş döngüsüne benzetebileceğimiz enso çemberi, aynı zamanda hepimizin birbirimizin hayatlarına değdiği bir sarmal içinde yaşadığımızı gösterir. Suya atılan taşın farklı dalgalarıyız her birimiz, birbirine geçmiş iç içe.
“Enso çemberi evrenin uçsuz bucaksızlığı ile boşluğu ve hiçliği temsil eder.”
Kaynaklar ve Okuma Önerileri:
*Hector Garcia & Fransec Miralles : Ikigai-Japonların Uzun ve Mutlu Yaşam Sırrı
*Hector Garcia & Fransec Miralles : Ikigai-Uygulama Rehberi Japonların Uzun ve Mutlu Yaşam Sırrını Hayata Geçirin
*Beth Kempton : Kusurlu Mükemmel Bir Hayat İçin Japon Bilgeliği WABI SABI
*Erin Niimi Longhurst : Japonizm
*Sarah Harvey : Kaizen, The Japanese Method for Transforming Habits One Small Step at a Time